KAPADOKYA
TUVALLERİ
Kapadokya’yı
nasıl bilirsiniz? Lav püskürlerinden oluşan peri bacalarıyla mı?
Peri bacalarının arasına saklanmış kale evleriyle mi? Gri,
soğuk, yüksek. Kirli sarı, kahverengi, antrasit. Kök boyası,
pembemsi turuncu, terra rossa. Debussy'nin Nocturne'ü. Kiliseler.
İlginç, tarihî, bir parça ürkütücü. Zihnimdeki Kapadokya
algısı...
Peki
Kapadokya’ya renkli bir boya değse, manzara renkli bir tabloya
dönüşse? Bir ressam, tuvaliyle kırmızılı yeşilli bahar
çiçeklerini getirse Kapadokya'ya; renkler ısınsa, aydınlansa,
ışısa? Akla gelen, abartısız bir neşe olsa... Ressam Verjin
Şapçı’nın Kapadokyası böyle bir Kapadokya: aydınlık,
neşeli, abartısız. Açık sarılı, açık kahveli; ışıklı,
heyecanlı. Ressam, düşünden koparıp çıkardığı çiçekleri
yerleştirmiş Peri bacalarının karşısına; Kapadokya’nın kuru
doğası, Antik kimi Roma görünümlerine benzemiş. Tuvallerinin
kadrajı, kendi düşünden, kendi hayalgücünden gelmiş Şapçı'nın.
Gördüğü bir manzarayı hiç olduğu gibi almamış resim bezine;
onu, kendi düş gücüyle, kendi görmek istediği biçimde olumlu
anlamda yorumlamış. Hoşuna giden kimi şehir görüntüleri,
anılar, bazen bir merdiven, bazen bir sokak, parça parça,
birbiriyle uyumlu bir kolaj gibi bütünleşmiş, biraraya gelmiş,
Kapadokya'nın doğasına, kimliğine katılmış. Bazı resimlerine
sanki bir pencereden bakıyormuşuz gibi izlenim veren bu
bütünleşmelerde, sanki bir parça Dubrovnik, bir parça Siena, bir
parça Santorini izi var. Üslûb ise son derece net. Konturlar
belirgin, çizgiler kararlı, renkler izlenimci tavırda olduğu gibi
flu değil. Hem ciddi hem de dışavurumcu olarak niteleyebileceğimiz
bu resimsel tavır, Verjin Şapçı'nın gerçeği ve hayalgücünü
birleştirmesinde kilit noktası.
Sözünü
ettiğim tuvaller, 12 Kasım – 28 Kasım 2011 tarihleri arasında
Teşvikiye Art Point Galeri'de resimseverlerle buluştu. Ressamın on
sekizinci kişisel sergisini oluşturan Kapadokya tuvallerinin
ardındaki emek, uzun bir çalışma disiplinine dayanıyor.
M.Ayça
Güzel: Resim yapmaya ne zaman başladınız?
Verjin
Şapcı: Resim çalışmaya 30-35 yıl kadar önce Kristin Saleri
atölyesinde başladım. O zamanlar, mezunu olduğum Avusturya
Lisesi'nde çalışıyordum. Okulumun müdiresi, haftanın belirli
bir gününün öğleden sonralarını Kristin'in atölyesinde
geçirmeme izin vermişti. Saleri'nin atölyesine 4 yıl devam ettim.
Kendisiyle, sanatsal paylaşımımızın yanısıra, çok güzel bir
dostluk geliştirdik.
M.A.G:
Sonra?
V.Ş:
Farklı uslupları öğrenmek, resme dair diğer bilgileri incelemek
amacıyla Sabri Berkel'in atölyesine kaydoldum. Bu, zannederim her
ressamın eğitim sürecinde deneyimlediği bir durum. 4 yıl belirli
bir atölyede çalıştıktan sonra, resim dünyasında olup
bitenleri başka bir atölyeden, başka bir tavırdan görmeye
ihtiyacınız oluyor. Oldukça araştırma yaptıktan sonra Sabri
Berkel'in atölyesinde çalışmaya karar verdim.
M.A.G:Yine
haftanın belirli bir gününü mü ayırabiliyordunuz resim
çalışabilmek için?
V.Ş:
Hayır, o sıralarda resme ayırdığım zamanı daha da
arttırabilmiştim; sabahtan akşama kadar atölyede bulunuyor, daha
yoğun çalışabiliyordum. 6 sene bu atölyeye devam ettim.
M.A.G:
Berkel'in sanatçı kimliğinizi bulmanızda önemli bir yeri olduğu
belli oluyor. Ancak, ilginçtir, eserlerinizde hiç onun tavrı
hissedilmiyor.
V.Ş:
Çok haklısınız. Eserlerimde Sabri Berkel'in tarzını hiç
göremezsiniz. Bu, onun çok önemli bir özelliğidir.
Öğrencilerinin hiçbirinde kendi tarzını öne çıkarmaz,
öğrencisinin özgünlüğüne izin verir. Atölyesinden çıkan
hiçbir ressamda Berkel'in tavrı hissedilmez. Bunun nedeni; hocanın
her öğrencisinin resmini, kişiliğini ayrı ayrı, inceden inceye
gözlemlemesi, her öğrencinin kişiliğine, resimsel benliğine
yönelik gelişimini destekleyip ona göre eğitim vermesiydi. O
nedenle, o atölyeden çıkan her sanatçı kendi kimliğini
bulabildi. Sabri Berkel'den çok şey öğrendim, şu an sahip
olduğum resim tekniğinin gelişmesinde ona çok şey borçluyum.
M.A.G:
Sizin gibi başarılı hangi isimler çıktı Berkel atölyesinden?
V.Ş:
Atölye arkadaşlarımdan Dilber Kamhi bana göre son derece başarılı
bir çizgi işlemiştir kariyer süreci boyunca.
M.A.G:
Sabri Berkel'in atölyesinden sonra neler yaptınız?
V.Ş:
Berkel'in atölyesindeki çalışma döneminden sonra artık kendi
başıma çalışmanın zamanı gelmişti. 10 yıllık farklı iki
atölyede gördüğüm eğitim süreci benim kendi ayaklarımın
üzerinde durmam için yeterliydi. Evimde kendi atölyemi kurdum.
Sabri Berkel hem ressam hem de insan olarak beni çok etkilemiştir.
M.A.G:
Peki sizi en çok etkileyen ressamlar kimler oldu Sabri Berkel'den
başka?
V.Ş:
Frida Kahlo, Cezanne, Gaugin ve Van Gogh benim için önemli
isimlerdir.
M.A.G:
Kültürel anlamda çok gezdiğinizi biliyorum. Gezilerinizin
resimsel üretiminize çok katkısı olduğu açık...
V.Ş:
Kesinlikle doğru. Yeni yerler görmeyi ve gezdiğim yerlerden hoşuma
gidenleri kendi üslubumda kendi hayalgücümü de ekleyerek
resimlemeyi çok seviyorum. Son yıllarda gezdiğim ülkelerden
örneğin Meksika, Mısır ve Santorini, elbette kendi üslubumda,
tuvallerimde yer buldu.
M.A.G:
Kapadokya da gezdiğiniz ve çok etkilendiğiniz beldelerden.Son
serginizin konusunu da Kapadokya oluşturuyor.
V.Ş:
Evet, Kapadokya'ya ilk olarak 5 yıl önce gittim. Daha sonraları
elbette orayı pek çok kereler ziyaret ettim. Kapadokya ile ilgili
resimlerim ise 2 yılda çıktı. Kapadokya, Santorini'den sonra en
çok etkilendiğim yerlerden...
M.A.G:
Ancak sizin Kapadokyanız alışılmış Kapadokya resimlerinden
biraz farklı...
V.Ş:
Doğru. Benim Kapadokya yorumum biraz farklı, çünkü gerçeği ve
hayalgücünü iyi anlamda birleştirmeyi seviyorum. Üslubum hep bu
şekilde olmuştur.
M.A.G:
Renkli, mutlu, canlı bir Kapadokya...
V.Ş:
Çok renkli bir iç dünyam var. Her zaman sıcak renkleri, toprak
renklerini çalışmalarıma katmayı sevmişimdir. Kapadokya'nın
doğasında daha düz daha soğuk renkler var. Açık ve sıcak
renklerle Kapadokya'yı yorumlamayı sevdim. 6 senedir İstanbul'da
sergi açmıyordum. Art Point'teki sergim uzun bir süreden sonra
Türkiye'de açtığım ilk sergi oldu.
M.A.G:
Son 6 yıldaki sergi bibliyografyanız ne oldu bu doğrultuda?
V.Ş:
Atina sergim, iki yıl önce açılan; bir de Viyana sergim, Nisan
2011'de açtığım. Viyana sergim özel, eski bir tiyatronun
fuayesinde gerçekleştirildi. Kapadokya, 6 yıl sonra Türkiye'de
açtığım ilk sergi olması bakımından benim için çok özel.
Burası, önümdeki çalışmalarım için de önemli bir konu.
M.A.G:
Sonraki çalışmalarınızda Kapadokya'nın kimi dokularının
oldukça yer alacağını umuyorum.
V.Ş:
Evet (gülümsüyor). Balkan ülkeleri, özellikle Dubrovnik, bundan
sonraki çalışmamın konusunu oluşturacağa benziyor.
Kapadokya'nın Balkan tuvallerime bir ölçüde ekleneceğini
umuyorum.
Ayça Güzel-Paros Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder