4 Nisan 2013 Perşembe

Kapadokya

KAPADOKYA TUVALLERİ 
 
Kapadokya’yı nasıl bilirsiniz? Lav püskürlerinden oluşan peri bacalarıyla mı? Peri bacalarının arasına saklanmış kale evleriyle mi? Gri, soğuk, yüksek. Kirli sarı, kahverengi, antrasit. Kök boyası, pembemsi turuncu, terra rossa. Debussy'nin Nocturne'ü. Kiliseler. İlginç, tarihî, bir parça ürkütücü. Zihnimdeki Kapadokya algısı... 
 
Peki Kapadokya’ya renkli bir boya değse, manzara renkli bir tabloya dönüşse? Bir ressam, tuvaliyle kırmızılı yeşilli bahar çiçeklerini getirse Kapadokya'ya; renkler ısınsa, aydınlansa, ışısa? Akla gelen, abartısız bir neşe olsa... Ressam Verjin Şapçı’nın Kapadokyası böyle bir Kapadokya: aydınlık, neşeli, abartısız. Açık sarılı, açık kahveli; ışıklı, heyecanlı. Ressam, düşünden koparıp çıkardığı çiçekleri yerleştirmiş Peri bacalarının karşısına; Kapadokya’nın kuru doğası, Antik kimi Roma görünümlerine benzemiş. Tuvallerinin kadrajı, kendi düşünden, kendi hayalgücünden gelmiş Şapçı'nın. Gördüğü bir manzarayı hiç olduğu gibi almamış resim bezine; onu, kendi düş gücüyle, kendi görmek istediği biçimde olumlu anlamda yorumlamış. Hoşuna giden kimi şehir görüntüleri, anılar, bazen bir merdiven, bazen bir sokak, parça parça, birbiriyle uyumlu bir kolaj gibi bütünleşmiş, biraraya gelmiş, Kapadokya'nın doğasına, kimliğine katılmış. Bazı resimlerine sanki bir pencereden bakıyormuşuz gibi izlenim veren bu bütünleşmelerde, sanki bir parça Dubrovnik, bir parça Siena, bir parça Santorini izi var. Üslûb ise son derece net. Konturlar belirgin, çizgiler kararlı, renkler izlenimci tavırda olduğu gibi flu değil. Hem ciddi hem de dışavurumcu olarak niteleyebileceğimiz bu resimsel tavır, Verjin Şapçı'nın gerçeği ve hayalgücünü birleştirmesinde kilit noktası.

Sözünü ettiğim tuvaller, 12 Kasım – 28 Kasım 2011 tarihleri arasında Teşvikiye Art Point Galeri'de resimseverlerle buluştu. Ressamın on sekizinci kişisel sergisini oluşturan Kapadokya tuvallerinin ardındaki emek, uzun bir çalışma disiplinine dayanıyor.

M.Ayça Güzel: Resim yapmaya ne zaman başladınız?
Verjin Şapcı: Resim çalışmaya 30-35 yıl kadar önce Kristin Saleri atölyesinde başladım. O zamanlar, mezunu olduğum Avusturya Lisesi'nde çalışıyordum. Okulumun müdiresi, haftanın belirli bir gününün öğleden sonralarını Kristin'in atölyesinde geçirmeme izin vermişti. Saleri'nin atölyesine 4 yıl devam ettim. Kendisiyle, sanatsal paylaşımımızın yanısıra, çok güzel bir dostluk geliştirdik.

M.A.G: Sonra?
V.Ş: Farklı uslupları öğrenmek, resme dair diğer bilgileri incelemek amacıyla Sabri Berkel'in atölyesine kaydoldum. Bu, zannederim her ressamın eğitim sürecinde deneyimlediği bir durum. 4 yıl belirli bir atölyede çalıştıktan sonra, resim dünyasında olup bitenleri başka bir atölyeden, başka bir tavırdan görmeye ihtiyacınız oluyor. Oldukça araştırma yaptıktan sonra Sabri Berkel'in atölyesinde çalışmaya karar verdim.

M.A.G:Yine haftanın belirli bir gününü mü ayırabiliyordunuz resim çalışabilmek için?
V.Ş: Hayır, o sıralarda resme ayırdığım zamanı daha da arttırabilmiştim; sabahtan akşama kadar atölyede bulunuyor, daha yoğun çalışabiliyordum. 6 sene bu atölyeye devam ettim.

M.A.G: Berkel'in sanatçı kimliğinizi bulmanızda önemli bir yeri olduğu belli oluyor. Ancak, ilginçtir, eserlerinizde hiç onun tavrı hissedilmiyor.
V.Ş: Çok haklısınız. Eserlerimde Sabri Berkel'in tarzını hiç göremezsiniz. Bu, onun çok önemli bir özelliğidir. Öğrencilerinin hiçbirinde kendi tarzını öne çıkarmaz, öğrencisinin özgünlüğüne izin verir. Atölyesinden çıkan hiçbir ressamda Berkel'in tavrı hissedilmez. Bunun nedeni; hocanın her öğrencisinin resmini, kişiliğini ayrı ayrı, inceden inceye gözlemlemesi, her öğrencinin kişiliğine, resimsel benliğine yönelik gelişimini destekleyip ona göre eğitim vermesiydi. O nedenle, o atölyeden çıkan her sanatçı kendi kimliğini bulabildi. Sabri Berkel'den çok şey öğrendim, şu an sahip olduğum resim tekniğinin gelişmesinde ona çok şey borçluyum.

M.A.G: Sizin gibi başarılı hangi isimler çıktı Berkel atölyesinden?
V.Ş: Atölye arkadaşlarımdan Dilber Kamhi bana göre son derece başarılı bir çizgi işlemiştir kariyer süreci boyunca.

M.A.G: Sabri Berkel'in atölyesinden sonra neler yaptınız?
V.Ş: Berkel'in atölyesindeki çalışma döneminden sonra artık kendi başıma çalışmanın zamanı gelmişti. 10 yıllık farklı iki atölyede gördüğüm eğitim süreci benim kendi ayaklarımın üzerinde durmam için yeterliydi. Evimde kendi atölyemi kurdum. Sabri Berkel hem ressam hem de insan olarak beni çok etkilemiştir.

M.A.G: Peki sizi en çok etkileyen ressamlar kimler oldu Sabri Berkel'den başka?
V.Ş: Frida Kahlo, Cezanne, Gaugin ve Van Gogh benim için önemli isimlerdir.

M.A.G: Kültürel anlamda çok gezdiğinizi biliyorum. Gezilerinizin resimsel üretiminize çok katkısı olduğu açık...
V.Ş: Kesinlikle doğru. Yeni yerler görmeyi ve gezdiğim yerlerden hoşuma gidenleri kendi üslubumda kendi hayalgücümü de ekleyerek resimlemeyi çok seviyorum. Son yıllarda gezdiğim ülkelerden örneğin Meksika, Mısır ve Santorini, elbette kendi üslubumda, tuvallerimde yer buldu.

M.A.G: Kapadokya da gezdiğiniz ve çok etkilendiğiniz beldelerden.Son serginizin konusunu da Kapadokya oluşturuyor.
V.Ş: Evet, Kapadokya'ya ilk olarak 5 yıl önce gittim. Daha sonraları elbette orayı pek çok kereler ziyaret ettim. Kapadokya ile ilgili resimlerim ise 2 yılda çıktı. Kapadokya, Santorini'den sonra en çok etkilendiğim yerlerden...

M.A.G: Ancak sizin Kapadokyanız alışılmış Kapadokya resimlerinden biraz farklı...
V.Ş: Doğru. Benim Kapadokya yorumum biraz farklı, çünkü gerçeği ve hayalgücünü iyi anlamda birleştirmeyi seviyorum. Üslubum hep bu şekilde olmuştur.

M.A.G: Renkli, mutlu, canlı bir Kapadokya...
V.Ş: Çok renkli bir iç dünyam var. Her zaman sıcak renkleri, toprak renklerini çalışmalarıma katmayı sevmişimdir. Kapadokya'nın doğasında daha düz daha soğuk renkler var. Açık ve sıcak renklerle Kapadokya'yı yorumlamayı sevdim. 6 senedir İstanbul'da sergi açmıyordum. Art Point'teki sergim uzun bir süreden sonra Türkiye'de açtığım ilk sergi oldu.

M.A.G: Son 6 yıldaki sergi bibliyografyanız ne oldu bu doğrultuda?
V.Ş: Atina sergim, iki yıl önce açılan; bir de Viyana sergim, Nisan 2011'de açtığım. Viyana sergim özel, eski bir tiyatronun fuayesinde gerçekleştirildi. Kapadokya, 6 yıl sonra Türkiye'de açtığım ilk sergi olması bakımından benim için çok özel. Burası, önümdeki çalışmalarım için de önemli bir konu.

M.A.G: Sonraki çalışmalarınızda Kapadokya'nın kimi dokularının oldukça yer alacağını umuyorum.
V.Ş: Evet (gülümsüyor). Balkan ülkeleri, özellikle Dubrovnik, bundan sonraki çalışmamın konusunu oluşturacağa benziyor. Kapadokya'nın Balkan tuvallerime bir ölçüde ekleneceğini umuyorum.

                                                                                   Ayça Güzel-Paros Dergisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder