Balkonlarda Seyrüsefer
Hiç hoşunuza giden bir
balkonun içinde olma duygusunu merak ettiniz mi? Ben merak ettim;
gözüme çarpan zarif bir balkonun ince ferforjelerine tutunup, çoğu
zaman önünden geçtiğim bütün o eski binaları -biraz yukarıdan-
seyrettiğimi düşünmek beni daima heyecanlandırmıştır. Aslında
bu, ambalajı beğenilen bir şekerlemenin tadının nasıl olduğunu
merak etmek gibi, hoşa giden ama tecrübe edilmemiş1
bir ortamda ‘var olma’ merakı.
* * * * * * * *
İstanbul, bir turist
edasıyla keşfedilmek ister. Günün telaşında adımlarımızın
altında kayıp giden kaldırımları, başımızı çevirmediğimiz,
çevirsek bile bakıp da görmediğimiz pencere pervazlarını, bir
pazar günü, spor ayakkabılarımız eşliğinde fark etmek, kadife
koltuğumuzda en sevdiğimiz romanı okurken duyduğumuz mutluluk
gibidir.
Arnavutköy, Pera ve
Galata balkonları -İstanbul’un diğer köşelerindeki benzerleri
gibi- sıkı bir pazar yürüyüşünün keşiflerinden,
güzelliklerinden olabilir.
Arnavutköy
Arnavutköy’ü, Pera’yı
ve Galata’yı görmeyen, sanırım, pek az İstanbullu vardır.
Kapı komşularıdır Pera ve Galata, Kuruçeşme ve Bebek’le
arkadaşlık eder Arnavutköy...
Bahar Pastanesi’nde
yenilen sıcak bir çörek, hoş bir başlangıç olabilir
Arnavutköy’ü ve balkonlarını keşfetmek için. Oldukça eski
bir semt Arnavutköy, dolayısıyla yapıları, balkonları da eski.
Semtin tarihine ilişkin bulunabilen en eski yazılı kaynağın,
Hz.İsa’dan yaklaşık iki yüz yıl önce yaşamış tarihçi
Polivios’a ait olduğunu biliyoruz2.
Polivios, Boğaz’ın Avrupa yakasındaki burun ve çıkıntılardan
söz ederken, bugünkü Akıntı Burnu’nun olduğu yeri Akrotirion
Estie (Estie Burnu) olarak isimlendiriyor. Milattan sonra 5. yüzyılın
ilk yarısında, tarihçi Sozomenos, aynı yere Mihailion ismini
yakıştırırken3,
İstanbul’un Fethi’nden sonra köy Türkler tarafından
Arnavutköy; Rumlar tarafından ise önceleri Asomaton, daha
sonraları Mega Ravma olarak adlandırılıyor.4
Arnavutköy, Bizans devrinde -başka isimlerle birlikte- Melekler
Şehri ismiyle de anılmış.5
Evliya Çelebi,
‘Lebideryada bin kadar bağlı bağçeli mamur haneleri vardır.
Bir küçük hamamı vardır. Ekmeği ve peksimeti beyazdır. Akıntı
Burnu’ndan içeri bir körfez limanı yer almakla, kışın birçok
gemi kışlar. Akıntı Burnu bir kayalı mahal olduğundan
muhataralıdır; gemi imrarında çok müşkülat çekilir. Bu
mahalde Murad Han’ın rûznamecisi İbrahim Efendi bir çeşme
yaptırdı; hâkimleri Galata mollasının naibi Subaşı,
Bostancıbaşısı’dır. Buradan bir miktar ileride Hasan Halife
Bağı görülür, halen padişah bağçesidir. Murad Han zamanında
kul ayaklanıp Yeniçeri ağası Hasan Halife’yi paraladılar,
bağçesi mirî oldu.’6
sözleriyle anlatır, zamanının Arnavutköyünü.
Semtte önceleri Rum
cemaatinin fazla olması, Arnavutköy’ün mimari dokusunu oldukça
etkilemiş. Yörenin önemli bir bölümü 1887 yangınında harap
olduğundan, bugün karşımıza çıkan yapılar, 1887’den sonra
inşa edilmiş. Sözü edilen evlerin tamamına yakınının Rum
evleri oluşuna karşılık, içlerinden pek azı, Atina ve Ege
Adaları’nda tercih edilen neoklasik karakterli Yunan izlerini
taşımakta. Arnavutköylüler -tıpkı İstanbul Rumları gibi-
Osmanlının son dönem şaşaasını yansıtan Orientalist,
Eklektik, Ampir ve Art Nouveau tarzlarını ahşapla harikulade bir
uyum içinde kaynaştırmış.7
Böylece, insanın oturup bir fincan kahve içmek isteyeceği türden
son derece özgün balkonlar, taraçalar, verandalar ortaya çıkmış.
Şiirde ve resimde balkon…
Pera ve Galata’ya
geçmeden önce, balkon imgesinin şiir ve resimdeki görünüşleri
üzerine biraz konuşalım mı? Balkon imgesi nasıl algılanır
sanatçıda, neyi çağrıştırır, nasıl gösterir kendini?
Sezai Karakoç’a,
mesela, ölümü, kulu bekleyen o bilinmezi hatırlatıyor
balkonlar... Balkonlar, içimde ve evlerde bir tabut kadar yer
tutar. Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen,
şezlongunuza uzanın ölü…….8
Necati Cumalı’da
balkonlar aşkla bağdaşmakta:
Sana geldiğim
yağmurlu günleri hatırlar mısın?
Pencerene açılan yol
dönemecini.
Aralar mısın
hatırama öyle her akşam
Ilık gülüşlerinin
gölgesiyle yüklü perdelerini
Bulutlar terk ederdi
şehri daima
Akşamları gemiler
terk ederdi.
Bir balkonun kalırdı
sanırım
Kaybolan gölgelere
aşina
Vapur iskelesinde
buluştuğumuz bir akşam
O akşam, erkenden
ayrıldık ve sonra
Hâlâ hafızamızda
devam ediyordu
Unutulmuş hayatı
maviliklerin
Hâlâ hatırımdadır
odama son gelişin,
Ve gitmeden önce
Saçlarını tarayışın
hâlâ aynada…
Benim küçük
öksüzüm, genç dulum
Ben senin hem baban,
hem kocanım.
Erken tenhalaşan
karanlık arka sokaklarda
Bütün servetin gibi
ellerini
Avuçlarıma
bıraktığın geceler
Sana küçük bir
evden söz etmeliydim…
Uzun bir aşktan sonra
tekrar
Bütün beni sevenleri
hatırlıyorum
O şehirde bütün
tanıdıklarım ve sen
Sen beni severdin
Sen iyiydin,
güzeldin!9
Mary Cassatt’ın,
Manet’nin ve Gustave Caillebotte’un tablolarını -tabloların
renklerini ve dokularını göz önüne aldığımızda- balkonu
mutluluk ve güçle örtüşen zihin algıları şeklinde
yorumlayabilir miyiz?
Pera ve Galata
İki ünlü
deprembilimcinin eşleri Sheree Barka ile Oya Şengör’ü,
İstanbul’un en güzel balkonlarını bir kitapta10
toplamaya iten de öncelikle balkonların bir sanat formu olarak
değeri olmuş.11
Balkonu sanatsal değeriyle ortaya koymayı amaçlayan yazarlar,
‘içinde ufak tefek işlerle oyalanabileceğiniz, sevdiğiniz
çiçekleri ekebileceğiniz rahat bir mekan, bir şeyler okumak, çay
içmek için bir yer, bazen aşağıdaki sokakta süregiden yaşamın
gözlenebileceği bir nokta, bazen de şehrin, denizin ya da güzel
bir manzaranın seyredilebileceği bir sundurma’ olarak
tanımlıyorlar balkonu.12
Bu anlamda, Pera ve
Galata balkonlarının benim için ayrı bir yeri var. Pera olarak
isimlendirmeyi tercih ettiğim Beyoğlu’nun asırlık İstiklâl
Caddesi’nde, bir kafenin balkonuna oturup caddenin akan
kalabalığını izlemek ya da ‘aşağıdan’ pek de iyi
göremediğim binaların zarif süslerine bakıp iç geçirmek beni
çokça mutlu eder. Tünel’den Galata’ya inen Galip Dede
Caddesi’nde, sağlı sollu sıralanmış Cenevizlilerden kalma
binaların küçücük balkonlarını, çıkmalarını ve onların
süslerini izlemek, Ağa Camii’nin ardında görülen yüksek
binanın eski, ince ve unutulmuş verandasını seyretmek de…
‘Fatih Sultan Mehmet bu şehri aldıktan sonra Galata Kulesi’ni
tamir etti; eflâke ser çekmiş binadır, kurşun kaplı külâhı
vardır. İçi 10 kat zindandır ama zamanımızda Tersane-i
Amire’nin gemi alâtına mahzen olmuştur. Galata şehri, 18
mahalle İslâm, 70 mahalle Rum, üç mahalle Frenk, bir mahalle
Yahudi, iki mahalle Ermeni’dir. Frenkler’in elinde Fatih Sultan
Mehmet zamanından kalma fermanları vardır.
Galata’nın dükkânları cümle 3080 adettir; sekiz çarşısı,
12 kubbeli Fatih Sultan Mehmet Bedesteni vardır. Dükkân sahipleri
Rum ve Frenk’tir. Galata lebideryadan yukarı bir saat yokuş, kat
kat Cenevizkâri binalardır. Cümle yolları âlem deryasıdır.
…………….’
Evliya Çelebi’nin Galata üzerine kaleme aldıkları.13
M.Ayça Güzel
Fotoğraflar: Engin Ertan
RH+Sanart Dergisi
Eylül 2005
1
deneyimlenmemiş [tecrübe etmek: denemek]
2
bkz: Mega Ravma’dan Arnavutköy’e Bir Boğaziçi Hikayesi,
sayfa: 12, Orhan Türker, Sel Yayıncılık, 1999 [I.Basım].
3
bkz: Mega Ravma’dan Arnavutköy’e Bir Boğaziçi Hikayesi,
sayfa: 12, Orhan Türker.
4
bkz: Mega Ravma’dan Arnavutköy’e Bir Boğaziçi Hikayesi,
sayfa: 15, Orhan Türker.
5
bkz: Boğaziçi Gezi Rehberi, sayfa: 29, Jak Deleon, Remzi
Kitabevi, 1998 [Haziran 1998, II.Basım].
6
bkz: Boğaziçi Gezi Rehberi, sayfa: 31, Jak Deleon.
7
bkz: Mega Ravma’dan Arnavutköy’e Bir Boğaziçi Hikayesi,
sayfa: 29, Orhan Türker.
8
bkz: Balkon, Sezai Karakoç [şiir]
9
bkz: Balkon, Necati Cumalı [şiir].
10
bkz: İstanbul’un Balkonları, Sheree Barka – Oya Şengör,
Çitlembik Yayınları.
11
bkz: Önay Yılmaz’ın röpörtajı.
12
bkz: Önay Yılmaz’ın röpörtajı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder