9 Nisan 2013 Salı

Balkonlarda seyrüsefer

Balkonlarda Seyrüsefer

Hiç hoşunuza giden bir balkonun içinde olma duygusunu merak ettiniz mi? Ben merak ettim; gözüme çarpan zarif bir balkonun ince ferforjelerine tutunup, çoğu zaman önünden geçtiğim bütün o eski binaları -biraz yukarıdan- seyrettiğimi düşünmek beni daima heyecanlandırmıştır. Aslında bu, ambalajı beğenilen bir şekerlemenin tadının nasıl olduğunu merak etmek gibi, hoşa giden ama tecrübe edilmemiş1 bir ortamda ‘var olma’ merakı.

* * * * * * * *

İstanbul, bir turist edasıyla keşfedilmek ister. Günün telaşında adımlarımızın altında kayıp giden kaldırımları, başımızı çevirmediğimiz, çevirsek bile bakıp da görmediğimiz pencere pervazlarını, bir pazar günü, spor ayakkabılarımız eşliğinde fark etmek, kadife koltuğumuzda en sevdiğimiz romanı okurken duyduğumuz mutluluk gibidir.

Arnavutköy, Pera ve Galata balkonları -İstanbul’un diğer köşelerindeki benzerleri gibi- sıkı bir pazar yürüyüşünün keşiflerinden, güzelliklerinden olabilir.

Arnavutköy
Arnavutköy’ü, Pera’yı ve Galata’yı görmeyen, sanırım, pek az İstanbullu vardır. Kapı komşularıdır Pera ve Galata, Kuruçeşme ve Bebek’le arkadaşlık eder Arnavutköy...

Bahar Pastanesi’nde yenilen sıcak bir çörek, hoş bir başlangıç olabilir Arnavutköy’ü ve balkonlarını keşfetmek için. Oldukça eski bir semt Arnavutköy, dolayısıyla yapıları, balkonları da eski. Semtin tarihine ilişkin bulunabilen en eski yazılı kaynağın, Hz.İsa’dan yaklaşık iki yüz yıl önce yaşamış tarihçi Polivios’a ait olduğunu biliyoruz2. Polivios, Boğaz’ın Avrupa yakasındaki burun ve çıkıntılardan söz ederken, bugünkü Akıntı Burnu’nun olduğu yeri Akrotirion Estie (Estie Burnu) olarak isimlendiriyor. Milattan sonra 5. yüzyılın ilk yarısında, tarihçi Sozomenos, aynı yere Mihailion ismini yakıştırırken3, İstanbul’un Fethi’nden sonra köy Türkler tarafından Arnavutköy; Rumlar tarafından ise önceleri Asomaton, daha sonraları Mega Ravma olarak adlandırılıyor.4 Arnavutköy, Bizans devrinde -başka isimlerle birlikte- Melekler Şehri ismiyle de anılmış.5

Evliya Çelebi, ‘Lebideryada bin kadar bağlı bağçeli mamur haneleri vardır. Bir küçük hamamı vardır. Ekmeği ve peksimeti beyazdır. Akıntı Burnu’ndan içeri bir körfez limanı yer almakla, kışın birçok gemi kışlar. Akıntı Burnu bir kayalı mahal olduğundan muhataralıdır; gemi imrarında çok müşkülat çekilir. Bu mahalde Murad Han’ın rûznamecisi İbrahim Efendi bir çeşme yaptırdı; hâkimleri Galata mollasının naibi Subaşı, Bostancıbaşısı’dır. Buradan bir miktar ileride Hasan Halife Bağı görülür, halen padişah bağçesidir. Murad Han zamanında kul ayaklanıp Yeniçeri ağası Hasan Halife’yi paraladılar, bağçesi mirî oldu.6 sözleriyle anlatır, zamanının Arnavutköyünü.
Semtte önceleri Rum cemaatinin fazla olması, Arnavutköy’ün mimari dokusunu oldukça etkilemiş. Yörenin önemli bir bölümü 1887 yangınında harap olduğundan, bugün karşımıza çıkan yapılar, 1887’den sonra inşa edilmiş. Sözü edilen evlerin tamamına yakınının Rum evleri oluşuna karşılık, içlerinden pek azı, Atina ve Ege Adaları’nda tercih edilen neoklasik karakterli Yunan izlerini taşımakta. Arnavutköylüler -tıpkı İstanbul Rumları gibi- Osmanlının son dönem şaşaasını yansıtan Orientalist, Eklektik, Ampir ve Art Nouveau tarzlarını ahşapla harikulade bir uyum içinde kaynaştırmış.7 Böylece, insanın oturup bir fincan kahve içmek isteyeceği türden son derece özgün balkonlar, taraçalar, verandalar ortaya çıkmış.

Şiirde ve resimde balkon…

Pera ve Galata’ya geçmeden önce, balkon imgesinin şiir ve resimdeki görünüşleri üzerine biraz konuşalım mı? Balkon imgesi nasıl algılanır sanatçıda, neyi çağrıştırır, nasıl gösterir kendini?

Sezai Karakoç’a, mesela, ölümü, kulu bekleyen o bilinmezi hatırlatıyor balkonlar... Balkonlar, içimde ve evlerde bir tabut kadar yer tutar. Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen, şezlongunuza uzanın ölü…….8

Necati Cumalı’da balkonlar aşkla bağdaşmakta:

Sana geldiğim yağmurlu günleri hatırlar mısın?
Pencerene açılan yol dönemecini.
Aralar mısın hatırama öyle her akşam
Ilık gülüşlerinin gölgesiyle yüklü perdelerini

Bulutlar terk ederdi şehri daima
Akşamları gemiler terk ederdi.
Bir balkonun kalırdı sanırım
Kaybolan gölgelere aşina

Vapur iskelesinde buluştuğumuz bir akşam
O akşam, erkenden ayrıldık ve sonra
Hâlâ hafızamızda devam ediyordu
Unutulmuş hayatı maviliklerin
Hâlâ hatırımdadır odama son gelişin,
Ve gitmeden önce
Saçlarını tarayışın hâlâ aynada…

Benim küçük öksüzüm, genç dulum
Ben senin hem baban, hem kocanım.
Erken tenhalaşan karanlık arka sokaklarda
Bütün servetin gibi ellerini
Avuçlarıma bıraktığın geceler
Sana küçük bir evden söz etmeliydim…

Uzun bir aşktan sonra tekrar
Bütün beni sevenleri hatırlıyorum
O şehirde bütün tanıdıklarım ve sen
Sen beni severdin
Sen iyiydin, güzeldin!9

Mary Cassatt’ın, Manet’nin ve Gustave Caillebotte’un tablolarını -tabloların renklerini ve dokularını göz önüne aldığımızda- balkonu mutluluk ve güçle örtüşen zihin algıları şeklinde yorumlayabilir miyiz?

Pera ve Galata
İki ünlü deprembilimcinin eşleri Sheree Barka ile Oya Şengör’ü, İstanbul’un en güzel balkonlarını bir kitapta10 toplamaya iten de öncelikle balkonların bir sanat formu olarak değeri olmuş.11 Balkonu sanatsal değeriyle ortaya koymayı amaçlayan yazarlar, ‘içinde ufak tefek işlerle oyalanabileceğiniz, sevdiğiniz çiçekleri ekebileceğiniz rahat bir mekan, bir şeyler okumak, çay içmek için bir yer, bazen aşağıdaki sokakta süregiden yaşamın gözlenebileceği bir nokta, bazen de şehrin, denizin ya da güzel bir manzaranın seyredilebileceği bir sundurma’ olarak tanımlıyorlar balkonu.12

Bu anlamda, Pera ve Galata balkonlarının benim için ayrı bir yeri var. Pera olarak isimlendirmeyi tercih ettiğim Beyoğlu’nun asırlık İstiklâl Caddesi’nde, bir kafenin balkonuna oturup caddenin akan kalabalığını izlemek ya da ‘aşağıdan’ pek de iyi göremediğim binaların zarif süslerine bakıp iç geçirmek beni çokça mutlu eder. Tünel’den Galata’ya inen Galip Dede Caddesi’nde, sağlı sollu sıralanmış Cenevizlilerden kalma binaların küçücük balkonlarını, çıkmalarını ve onların süslerini izlemek, Ağa Camii’nin ardında görülen yüksek binanın eski, ince ve unutulmuş verandasını seyretmek de…
Fatih Sultan Mehmet bu şehri aldıktan sonra Galata Kulesi’ni tamir etti; eflâke ser çekmiş binadır, kurşun kaplı külâhı vardır. İçi 10 kat zindandır ama zamanımızda Tersane-i Amire’nin gemi alâtına mahzen olmuştur. Galata şehri, 18 mahalle İslâm, 70 mahalle Rum, üç mahalle Frenk, bir mahalle Yahudi, iki mahalle Ermeni’dir. Frenkler’in elinde Fatih Sultan Mehmet zamanından kalma fermanları vardır.
Galata’nın dükkânları cümle 3080 adettir; sekiz çarşısı, 12 kubbeli Fatih Sultan Mehmet Bedesteni vardır. Dükkân sahipleri Rum ve Frenk’tir. Galata lebideryadan yukarı bir saat yokuş, kat kat Cenevizkâri binalardır. Cümle yolları âlem deryasıdır. …………….’
Evliya Çelebi’nin Galata üzerine kaleme aldıkları.13

M.Ayça Güzel
Fotoğraflar: Engin Ertan
RH+Sanart Dergisi
Eylül 2005



1 deneyimlenmemiş [tecrübe etmek: denemek]
2 bkz: Mega Ravma’dan Arnavutköy’e Bir Boğaziçi Hikayesi, sayfa: 12, Orhan Türker, Sel Yayıncılık, 1999 [I.Basım].
3 bkz: Mega Ravma’dan Arnavutköy’e Bir Boğaziçi Hikayesi, sayfa: 12, Orhan Türker.
4 bkz: Mega Ravma’dan Arnavutköy’e Bir Boğaziçi Hikayesi, sayfa: 15, Orhan Türker.
5 bkz: Boğaziçi Gezi Rehberi, sayfa: 29, Jak Deleon, Remzi Kitabevi, 1998 [Haziran 1998, II.Basım].
6 bkz: Boğaziçi Gezi Rehberi, sayfa: 31, Jak Deleon.

7 bkz: Mega Ravma’dan Arnavutköy’e Bir Boğaziçi Hikayesi, sayfa: 29, Orhan Türker.
8 bkz: Balkon, Sezai Karakoç [şiir]
9 bkz: Balkon, Necati Cumalı [şiir].
10 bkz: İstanbul’un Balkonları, Sheree Barka – Oya Şengör, Çitlembik Yayınları.
11 bkz: Önay Yılmaz’ın röpörtajı.
12 bkz: Önay Yılmaz’ın röpörtajı.

13 bkz: Boğaziçi Gezi Rehberi, sayfa: 14, Jak Deleon.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder