27 Şubat 2012 Pazartesi

De re Dali

DERSAADET'TE DALİ GÜNLERİ

Bilinçaltı ve Sanat.

Alfred Hitchcock'un Spellbound filmini klasik sinemayla ilgilenmeyenler genellikle bilmez. 1945 yapımlı, psikolojik gerilim türünün ilk örneklerinden olan film; üstü örtülü eski korkuların, bir insanın kimliğini kurma sürecindeki etkisini incelerken, aynı zamanda, o dönemde son derece yeni olan bilinçaltı araştırmalarının, korkuyla kurulmuş bir kimliğin ardındaki sağlıklı benliği ortaya çıkarmada ne denli önemli olabileceğini de gözler önüne serer.

Gerçekten de uzak anılarımız şimdi içinde bulunduğumuz zamandaki ruh halimizi, algılarımızı etkileyebilir mi? Yanıtın evet olduğunu, yirminci yüzyılın ilerleyen dönemlerinde bize verilen bilgilerle rahatça bilebiliyoruz. Ancak aynı yanıtı, kırklı yıllarda yaşayanlar bu denli rahat veremezlerdi tabii. Peki kimler verebilirdi? Felsefeciler, psikologlar, sanatçılar mı?

Bilinçaltının ve rüyaların insanın geçmişi ve içinde yaşadığı an üzerine sağlıklı bilgiler verebileceği konusunda fikir babası olan Sigmund Freud'u bir yana bırakırsak, ondan, gerek yaşamı ve gerekse sanatında büyük ölçüde etkilenmiş ünlü Katalan ressam Salvador Dali'nin -yaşamı ve sanatı incelendiğinde- 1940'larda, bilinçaltı yaşantılarının günü etkileyebileceğine inanan isimlerin ilklerinden ve en önde gelenlerinden biri olduğunu söylemek son derece mümkündür.

İstanbul'da Dali

Rüyaları ve bilinçaltını, yaşamının ve sanatsal üretisinin önemli noktasına oturtmuş, yirminci yüzyılın en önemli sanatçılarından Salvador Dali'nin; Frödyen düşünceyi incelediği, aktardığı ve bazı noktalarda geliştirdiği eserlerini on yıl öncesine kadar ülkemiz dışındaki çeşitli dünya müzelerinde izleyebiliyorduk. Şükür ki, artık ülkemizde de, dünya sanatına mal olmuş isimlerin çalışmalarını uzun mesafeler katetmeden görebilme imkânımız var. Bu doğrultuda, Salvador Dali'nin, İstanbul Tophane-i Amire'de 23 Aralık'ta açılan ve 26 Şubat'a değin sürmesi planlanan 'Dali' isimli sergisi; Türkiye'de, sanatçının farklı işlerine yer veren sergilerinden yalnızca biri. Çok değil, üç yıl önce, Emirgân'daki Sakıp Sabancı Müzesi'nde İstanbullulara merhaba demişti Dali. Emirgân'da 20 Eylül 2008 – 1 Şubat 2009 arasında bizlerle buluşmuştu sanatçı; oldukça yoğun bir izleyici akınına uğramış, çok konuşulmuş, çok düşünülmüştü.

Aynı yoğun ilgi, sanatçının geçtiğimiz Aralık ayında kapılarını açan Tophane-i Amire sergisi için de geçerli. Her kesimden İstanbullunun neredeyse akın ettiği etkinlik, sosyal medyada da geniş yankı buldu. Eğitimli yetişkinlerin yanı sıra, özellikle lise ve üniversite gençliğinin sergiye ilişkin olumlu görüşleri, Dali'nin bilinirliğinin toplumdaki oranını bir nebze olsun ölçmeye yardımcı oluyor. Bir de ilginç olan, gençlerin büyük bir yüzdesinin Dali ismi üzerine aşağı yukarı bir fikir sahibi olması. Eserlerini bilmeseler de, eserlerin yansıttığı psikolojik altyapı konusunda pek fazla fikre sahip olmasalar da Dali ismini biliyorlar en azından... Sanatçının o yukarı bakan sivri bıyıklı uzun yüzüne gençliğin büyük bir yüzdesi aşina ki bunun eserlerine karşı bir ilgi uyandırması olası.
Gerçekte kimdi bu Salvador Dali? Meraklı bir çocuk mu? Bir deli mi? Kendini beğenmiş bir haddini bilmez mi? Garip, esrik, ukala? Kendisinin de belirttiği gibi iyi bir ressam olamayacak denli zeki, bir dahi? Sanatın farklı yönleriyle ilgilenen, yirminci yüzyıldaki bir Rönesans adamı mı? Ressam mı, senarist mi, filozof mu? Hangisi?
Bence bir parça hepsi... Farklı ama birbiriyle uyumlu “renkleri” Frödyen düzlemde keşfeden bir heyecanlı... Yaşadığı sürece dışa gösterdiği gibi yaşamaya çalışan, bir içi dışı bir; rüyaları günlük yaşama taşıyan, onları günlük yaşamda yaşayan bir farklı adam. Millet'i, Gaudi'yi, Monet'yi seven bir Picassosever.

Melankoli. Metafizik. Semboller, semboller; uzayan saatler, çocukluk düşleri. Dünyevi aşk: Gala... ve Freud... Onlar, şu an Dali imzasını taşıyan eserlerin bileşenleri.

Dante çeşitlemeleri, Sürrealizm İzleri ve Gala ile Akşam Yemeği; Tophane'deki 'Dali' sergisinin alt başlıkları. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin ağırladığı sergi, düş ile gerçeği ayırdedebilmenin çok zor olduğu Dali evrenini yansıtıyor. 26 Şubat'a kadar her gün sabah 10.00 ile akşam 19.00 arasında ziyaret edilebilen etkinlik, yer aldığı binanın enteresan mimarisiyle birleşince de oldukça düşsel bir görünüm oluşuyor...


Okur için not: Dali'yi daha fazla merak edenlere, giriş bölümünde sözünü ettiğim Spellbound filmini izlemelerini öneriyorum. Türkçeye Öldüren Hatıralar ismiyle çevrilen film, İngrid Bergman ve Gregory Peck'in başrollerinde çekilmişti. Konumuz açısından en ilginci; filmin, rüya ile ilgili meşhur görüntülerini Dali'nin resimlemesiydi. Yönetmen Alfred Hitchcock da bilinçaltı ve rüyaların canlılığına büyük ölçüde ilgi duymaktaydı...


Melike Ayça Güzel
Paros Dergisi, şubat 2012, sayfa: 60.  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder